Okul öncesi dönemin yani 1970 li yıllarda, ya da 70 li yılların başında Lüleburgaz yıldırım mahallesi cihangir sokaktaki evimizde geçen hatıralarımı sık sık hatırlıyorum, evimizin karşısında tahta çitlerle çevrilmiş bir bahçe içinde ahşaptan yapılmış bir şatoya benzer yapı vardı, mimarisi hala aklımdadır, eski rum evleri görüntüsündeydi, aslında tek bir aile için dizayn edilmiş muhteşem boyutta dubleks bir binaydı, bahçesinde ise çok yaşlı bir dut ağacı, tahmin ediyorum ağacın yaşı yüz seneden daha eski olsa gerek, zira ağaçla ilgili birçok efsane anlatılırdı, hatta ağacın kökünden hazine gömülü olduğu söylenirdi, zaten bahçe içindeki ahşap bina inanılmaz ilgi çekiciydi, hani filmlerde geçen perili köşkler veya paranormal aktivitelerin yaşandığı evler olur ya onlardan daha dehşet verici bir görüntü vardı. Ben
Ercüment Sönmez Güdücüoğlu olarak bu efsaneleri nedir sık sık dinlerdim, özellikle uyumadan önce babamın anlattığı masallarda sık sık geçerdi ve o evde yaşananlardan uzak güvenli yatağımda uykuya dalardım. Söylentiye göre daha önce yani 100 yıldan daha eski bir zamanda birçok insan öldürülmüş ve bahçedeki kuyuya atılmış, dolayısıyla kuyudan akşamları sesler gelirmiş, babam o kuyuyu çok anlatırdı, geceleri kuyunun kan ağladığını söylerdi. Hatta kendi çocukluğundan örnekler verirdi. Ben ve arkadaşlarım bahçedeki kuyuyu defalarca inceledik, kuyunun dibinde büyük taşlar vardı belki de insanları kuyuya attıktan sonra üzerine taşlar atarak öldürmüşler, bilemiyorum gerçekten korkunç hikayeler, evin eski sahibi Naci beyin bir çete reisinin oğlu olduğu kulaktan kulağa dolaşıyordu, hatta yaşlılar naci beylerin evi olarak isimlendirmiştir bu binayı.
Dr. Ercüment Sönmez Güdücüoğlu
sonmezguducu@gmail.com